Ana Sayfa / NEFS / KİBİRİ TEDAVİ ETMENİN YOLU

KİBİRİ TEDAVİ ETMENİN YOLU

6.6

İnsan, kendisinde bulunan kibri, ancak onu yok edecek ilaçlan kullanıp tedavi olmak suretiyle yok edebilir. Bunun yolu da, kibri kalpten kökünden söküp atmaktır. Bunun ilacı da ilim ve ameldir. İnsan, ancak bu ilaçları kullanarak tedavi olabilir.

İlim, insanın kendisini ve Rabbini tanımasına vesile olur.

İnsan kendisini bildiği zaman, her şeyden daha aşağı ve herşeyden mahrum olduğunu anlar. Bunu anlayan kimse de tevazu ehli olur. Rabbini bildiği zaman da kibir ve azametin, yalnız O’nun şanı ol­duğunu idrak eder. Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede;

“İnsan, kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki, hemen apaçık bir hasım kesilir.” (Yasin; 77) buyurmuştur. Bunu bi­len bir kimse, daha nasıl kibirlenebilir ki?    ;

Kibrin tedavi edilmesinin bir yolu da ameldir. Bu da Allah için bütün insanlara tevazu göstermektir. Bunun yolu da ancak Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme, Ashab-ı Kiram  ve Sadai’m ahlakına, denizden bir damla da olsa ittiba ve taklit   etmekte mümkündür.

Kibri tedavi etmenin diğer bir yolu da yukarıda kibire sebep olan şeyler diye saydığımız sebepleri terk etmektir. Bunlardan bi­rincisi; asaletle övünmektir. Asâleti ile kibirlenen kimse iki şeyi bilmekle kendisini tedavi edebilir:

  1. Başkasının kemali ile öğünmek, büyük bir cehalettir.
  2. Hakiki asaleti bilmektir. Bunun ise başı meni, sonu toprak­tır.

İkincisi; güzellikle övünmektir. Bunun çaresi de hayvan gibi dış görünüşe değil, aklı başmda olan bir insan gibi kalbine, ruhuna, sırrına bakmaktır. İnsan maneviyatına yöneldiği zaman, güzelliği ile övünmesini engelleyecek birçok çirkin sıfatlan görür ve ken­disinde bulunan kibrin yanlış olduğunu anlar. Bunları düşünüp muhasebe eden kimse, güzelliği ile nasıl övünebilir ki?

Üçüncüsü; kuvvet ve kudretine güvenerek kibirlenmektir. Halbuki insan hastalıklara dayanamadığını, bir sinekle başa çıka­mayacağını, bir dikenin vücuduna batmasıyla nasıl aciz kaldığım düşünse, kuvvet ve kudreti ile kibirlenmenin ne kadar da boş oldu­ğunu anlar ve bu kibrinden vazgeçer.

Dördüncüsü; servet, aile efradı ve etrafında bulunan adamların çokluğu ile kibirlenmektir. Bu, kibrin en çirkin olanıdır. Çünkü, bu mal ve servet kendisinin değildir. Kendisi bunların sadece ço­banıdır. Allah-u Ziilcelal tüm bunları nasıl vermişse, öyle de geri alabilir. İnsanın yanında emanet bulunan bir şeyle kibirlenmesi de ahmaklıktır.

Beşincisi; ilim ile kibirlenmektir. İlim ile kibirlenmek, afetle­rin en büyüğüdür. Hastalıkların en ağın ve tedaviyi en zor kabul edenidir. Bunu tedavi edebilmek için çok büyük gayret göstermek lazımdır.

Alim bir kimse, cahillere baktığı zaman, kendisini onlardan üstün görmekten alıkoyamaz. Alim, ancak şu iki şeyi bilmekle kendisini kibre düşmekten koruyabilir.

a- Allah-u Zülcelal’in katında âlimin sorumluluğu daha fazladır. Çünkü, bir günahı bilerek işleyen bir kimse ile onun günah olduğu­nu bilmeden yapan kimse elbette bir değildir. Nitekim Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde şöyle

buyurmuştur: “Kıyamet gününde bir âlim getirttir ve cehenneme atılır, f Onun) bağırsakları dökülür. Su çeken merkep gibi  etrafında döner durur. Cehennem halkı mum başına topla- nur ve: *Bu halin nedirT diye sorarlar. O da şöyle cevap verir: Ben dünyada iken hayrı, emreder kendim yapmazdım; kötülükten men’eder kendim yapardım; işte cezamı çekiyorum.m iBuhmü

İşte, âlim olan kimseye, bu tehlike yeter de artar bila Bir âlim herhangi bir cahilden kendisini üstün görüp kibîrîense, bu tehlike­yi düşünüp, hemen o kibri terk etmelidir.

Alim olan kişi, zahiri ve manevi kusurlarını düşünüp Ailab-u Zülcelal’in emir ve nehiylerindeki kusurlarım hatırlar ve kendisini bekleyen tehlikeleri düşünürse, muhakkak kendisini esir eden kib­rinden vazgeçer.

b- Kibir, ancak Allah-u Zülcelal’e mahsustur. Alim olan kişi bunu bilir ve kibir yaptığı zaman, Allah-u Zülcelal’in kendisine gazaplanacağmı, ancak tevazu ehli olmakla Allah’ı razı edebileceğini bilmelidir.

Allah-u Zülcelal’e karşı kibir yapanın hali perişanlık olur. İşte, bunları bilen alim, nefsini kibir yapmamak için zorlar ve böylelikle kalbinden kibir hastalığı çıkar.

Bir kimse son nefesinde akibetinin ne olacağım düşünür ve na­sıl bir tehlike ile karşı karşıya bulunduğunu idrak ederse, değil bir fasığa, bir kâfire karşı dahi kibirlenmesi mümkün değildir.

Demek , insanın görevi, kim olursa olsun, biç kimseye kibir yapmamaktır. İnsan bir cahil gördüğü zaman; “Bu adam cahil ol­duğu için günah işliyor olabilir, bense bilerek günah işliyorum.

Bunun mazereti vardır, benim hiçbir bahanem yok.” demelidir.

Bir alim gördüğünde; “Bu benim bilmediklerimi bitiyor. Ben buna nasıl emsal olabilirim. ” demelidir.

Yaşlı birini gördüğünde: Bu kişi benden daha fazla Allah-u Zülcelal’e ibadet etmiştir.” Kendisinden küçük birisini gördüğü za­man da; “Bunun günahı benden daha azdır.” demelidir.                       Bütün bunlara bakarak, herkese düşen görev, kendi akıbeti için  nefsini ıslah etmek ve kalbini Allah-u Zülcelal’e karşı düzeltmekle meşgul olmaktır. Kendisi tehlikede olduğu halde, başkasına acıyan  kimse, büyük bir yalancıdır.

Altıncısı ise; ibadet ve vera ile kibirlenmektir. Bu da insan için çok büyük bir tehlike olabilir. Bundan kurtulmanın çaresi, bütün insanlara karşı tevazuuyu kalbine yerleştirmeye çalışmak, ben bu kadar ibadet yapıyorum, şu kadar zikir yapıyorum, onlar yapmadı ama benim bu yaptıklarımı Allah-u Zülcelal kabul etmemiş olabi­lir, diye insan düşünmekdir.

Netice olarak, akibetini bilmeyen ve kötü kimselerden olabile­ceği ihtimalini düşünen kimsenin kibirlenmesi mümkün değildir. Bir kimse de bu korku hakim olduğu sürece, herkesi kendinden üstün görmeye başlar. Bu da en faziletli ve doğru olandır. İşte, kibri kalpten söküp atacak çareler bunlardır.

KAYNAK: Cennet Yolunun Rehberi /Seyda Muhammed Konyevi

 

Bunu biliyor muydunuz?

NEMİME (LAF TAŞIMA – KOĞUCULUK)

Nemime; hoşa gitmeyen bir şeyi açıklamak, daha açık bir ifa­de ile sırrı açığa çıkarmak, açıklanması ...

Bir Cevap Yazın

Araç çubuğuna atla