Hz. Câfer-i Sâdık-rahmetullahi aleyhi-
Ashab-ı Kiramı gören ve onlara uyan tabiînin önde gelen âlimlerindendir. Ehl-i Beyt’ten yetişmiş büyük âlimlerin hepsi gibi o da hem Şia hem de Ehl-i sünnet tarafından sevilir. İmâmiyye mezhebi onu on iki imamın altıncısı olarak kabul etmektedir.
Îmâm-ı Malik de onun hakkında şöyle demiştir: “O üç halde bulunurdu; ya namaz kılar, ya oruç tutar veya Kur’an okurdu. Hiçbir zaman temiz olmadan Allah Resûlünün ismini ağzına almazdı. Boş yere konuşmazdı. Kendisini her gördüğümde kalkar minderine beni buyur ederdi.”
Hayatı
Cafer-i Sadık rahmetullahi aleyhi, 83 yılında Medine’de doğdu. Hz. Ali’nin soyundan, Hz. Hüseyin’in torunu Muhammed Bâkır’m oğludur. Annesi ise Hz. Ebu Bekir Sıddık radıyallahu anhum ecmainin torunu Kasım bin Muhammed’in kızıdır.
Hadis ve fıkıh ilminde başta babası Muhammed Bakır ve dedesi Kasım bin Muhammed olmak üzere, Ata bin Ebî Rebâh, Urve b. Zübeyr gibi birçok kimseden ders aldı ve rivâyetlerde bulundu. Başta oğlu Mûsâ Kâzım, Şu’be, Süfyân-ı Sevrî, Süfyan b.. Uyeyne, Îmâm-ı Azam Ebû Hanîfe ve daha pek çok kimseye îslami ilimler okuttu ve hadîs-i şerifler rivâyet etti. Doğruluğu ve sadâkati sebebiyle kendisine “Sâdık” lakabı verilmiştir.
Câfer-i Sâdık Hazretleri, fen ilminde de talebeler yetiştirmişti. Cebir ilminin temellerini atan Cabir b. Hayyan Câfer-i Sâdık’m talebesiydi.
Talebelerinden İmam Azam Ebu Hanife, Câferi Sâdık’ın sohbetlerine iki sene devam ederek, o gizli ve aşikar marifet kaynağından ilim ve evliyalık yolunda çok istifade etti. Onun huzurunda kavuştuğu yüksek mertebeleri anlatmak için; “O iki sene olmasaydı Nu’man helak olmuştu.” buyurmuştur.
Câfer-i Sâdık içinde bulunduğu devrin fitnelerinden uzak durup ilim ve marifetle meşgul olmayı seçmiştir. Bilhassa atası Hz. Hüseyin’in bütün ailesiyle beraber şehit edilmesi ve amcası Hz. Zeyd’in kıyamının şiddetle bastırılmasından sonra siyasetle ilgilenmesi mümkün olmamıştır.
Abbasi halifelerinden Mansur’un onun mânevi nüfûzundan korkup öldürmek istediği ama yanma geldiği zaman heybeti karşısında ürküp ona büyük saygı gösterdiği nakledilmiştir,
îmam-ı Malik, Cafer-i Sadık rahmetullahi aleyhima hakkında dedi ki; “Cafer-i Sadık’m yanına gelir ilim alırdım. O çok gülümserdi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin ismi anılınca yüzü sararırdı. Onun yanma gidip gelmeye uzun zaman devam ettim. Her görüşümde onuşu üç şeyden biri ile meşgul bulurdum; ya namaz kılar, ya İş oruç tutar veya Kur’an okurdu. Abdestli olmadan Hz. Pey- Jji gamber sallallahu aleyhi vesellemden hadis rivayet etmez* f di. Manasız sözleri hiç ağzına almazdı. O Allah-u Teâlâ’dan • f korkan zahid ve abid âlimlerden birisi idi.”
Cafer-i Sadık rahmetullahi aleyhinin irşadı ve feyz vermesi, otuz dört sene sürmüştür. 148 yılında Medine’de ve* J fat etmiştir.
Ziyana Uğrayanlardan Olma
Ehl-i Beyt’in itibarlı âlimleri, fitne zamanlarında çok I fl incitilmişlerdir. Halkın zâlim idarecilerin zulmünden ehl-i beyt âlimlerine sığınacağı ve ayaklanacağından korkul- muştur. Bu sebeple halkm ehl-i beyte olan itibarını sarsmak için bu mübarek aileye dil uzatma cüretini gösteren bedbahtlar olmuştur.
İşte, bir gün, bu bedbahtlardan biri hutbeye çıkmış,
Hz. Ali radıyallahu anhu hakkında ağız dolusu hakaretler Iyağdırıyordu. Cemaat arasında bulunan Cafer-i Sadık rah- jmetullahi aleyh ayağa kalkarak; “Dikkatli ol, sana söylü- Iyorum. Kıyamet günü, mizanı en çok boş olan ve en çok ; ziyana uğrayan kimse, ahiretini başkasının dünyası için satandır. İşte, böylesine de fasık denir.” buyurdu.
“Sizden bir isteğimiz yok ki…”
Cafer-i Sadık, Abbasi hanedanının Emevîleri bertaraf etmesinden sonra da saltanat alışkanlıklarının devam et- i tirilmesi üzerine sultanlardan uzak durmuştur. Dünyevi makamlara tenezzül etmemiş, manâ âleminin halifesi olmuştur. Ehlibeyte ve sevenlerine de, ilim, ihlâs ve takva
Bir defasında Halife el-Mansur, Cafer-i Sadık radıyalla-
hu anhuya; “Niçin diğer insanlar gibi siz de bizim etrafımızı sarmıyorsunuz?” dedi. Buna Cafer-i Sadık;
“Bizim sizden bir korkumuz yoktur ki, onun için yanı- I mza gelelim. Sizin de bir ahiret meseleniz yoktur ki, onu size anlatalım. Sizi bir nimet içinde de görmüyoruz ki teb
rik etmeye gelelim. İçinde bulunduğunuz nimeti felaket de saymıyorsunuz ki taziyede bulunalım.” diye cevap verdi.
Bunun üzerine Halife el-Mansur ona; “Bize öğüt ver- I mek için yanımızdan ayrılmayınız.” dedi. Cafer-i Sadık;
“Dünyayı isteyen sana öğüt vermez, ahireti isteyen de seninle arkadaşlık etmez.” buyurdu.
“Gelin sözleşelim”
Cafer-i Sadık rahmetullahi aleyh, Allah azze ve celle- den çok korkar, soyuna güvenmezdi. Çok mütevâzıydı. Her mümini kendisinden daha kıymetli bilirdi. Bir gün-kölele- rini yanma çağırdı ve onlara dedi ki: “Gelin sizinle sözle- I şelim. Kıyamet günü içimizden hangimiz kurtulursa, onun I diğerlerine şefaatçi olması için birbirimize söz verelim!”
Onlar bu teklife şaşırarak: “Ey Allah Resûlünün evlâdı! Si- I zin bizim şefaatimize ihtiyacınız mı var? Dedeniz Muham- med aleyhisselâm, bütün insanların ve cinlerin şefaatçisidir,” dediler.
Câfer-i Sâdık rahmetullahi aleyh: “Ben yaptığım bu amellerimle, yarın kıyamet gününde ceddimin yüzüne bakmaya utanırım,” buyurdu.
Nasihatleri
Âiz b. Habîb, Cafer-i Sadık’tan naklediyor: “Takvadan daha güzel azık, susmaktan daha güzel haslet, cehalettendaha yıkıcı bir düşman, yalancılıktan daha şifasız bir has-talik yoktur.”
Cafer-i Sadık rahmetullahi aleyh şöyle dua ederdi: “Allah’ım beni sana boyun eğdirerek yücelt! Sana karşı gü- 1 nah işleyerek alçalmaktan koru beni! Allah’ım! Bana yete- 1 cek kadar rızık ver.”
Nasr b. Kesir anlatıyor: Ben ve Sufyan-ı Sevrî, Cafer’in i yanma geldik. Ona şöyle dedim: “Beytullah’a gitmek istiyorum. Bana biraz dua öğret ki, orada dua edeyim.” Cafer b. Muhammed şöyle dedi: “Kâbe’ye vardığında, elini duvara koy ve şöyle de: ’Ey öncesi olmayan! Ey sesleri duyan!
Ve ey ölümden sonra kemiklere yeniden et giydiren’ sonra ne istiyorsan onu söyle.”
Süfyan-ı Sevri, Cafer-i Sadık rahmetullahi aleyhimanın şü nasihatlerini nakletti: “Çok sözün faydası yoktur. Ben atalarımdan rivayetle Resulullah’tan bildirilen şu üç şeyi sana anlatayım: Allah-u Teâlâ’nm ni’metine kavuşan ve bu ni’metin devamlı olmasını isteyen kimse, Allah’a hamd ve şükrünü çoğaltsm. Zira Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur;
“Ni’metlerimin kıymetini bilir, emrettiğim gibi kullanırsanız, onları artırırım. Kıymetini bilmez bunları beğenmezseniz, elinizden alır şiddetli azab ederim.” (İbrahim; 10)
Bir kimse rızkı azaldığı zaman çok tevbe ve istiğfar etsin. Zira Allah-u Teâlâ Nuh suresinde tevbe ve istiğfar edenlerin, günahlarını bağışlayacağım ve rızıklarım artıracağım va’d ediyor.
Bir kimse herhangi bir şeyden sıkıntı görür veya bir belaya uğrarsa: “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil-aliyyü- azim.” desin.
Ey Süfyan bunları iyi anla! Allah-u Teâlâ’ya yemin ederek söylüyorum ki; bunları yaparsan çok ihsanlara, iyiliklere kavuşursun.”
Cafer-i Sadık rahmetullahi aleyh oğluna da şöyle nasihatte bulunmuştu; “Ey oğlum, kendi rızkına razı ol! Kendi rızkına razı olan, kimseye muhtaç olmaz. Gözü başkasının malında olan, fakir olarak ölür. Allah-u Teâlâ’nın taksim ettiği rızka razı olmayan, O’nu kaza ve kaderinde, dilediğini yaratmakta töhmet altında tutmuştur. Kendi kusurlarını küçük gören başkalarının kusurlarını büyütmüş olur.
Her zaman kendi kusurlarını büyük gör. Başkasının gizli bir şeyini açığa vuranın, evindeki gizli şeyler herkesçe bilinir. Kardeşi için kuyu kazan, o kuyuya kendisi düşer. Ahmaklar arasında bulunan horlanır, âlimler arasında bulunan hürmet görür.
Ey oğlum, insanlara kızmaktan çok sakın, yoksa sana da kızarlar. Boş iş ve söze karışmaktan sakın, sonra aşağılanırsın.
Ey oğlum, lehinde veya aleyhinde de olsa hakkı, doğruyu söyle! Böyle yaparsan herkes seninle istişare eder, fikrini alır.
Ey oğlum, arkadaşlık yaptığın ziyaretine gittiğin kimse iyi. ahlak sahibi olsun, kötü ahlakı olanlarla arkadaşlık etme, onlarla görüşme! Çünkü onlar, suyu olmayan çöl, dalları yeşermeyen ağaç, ot bitmeyen topraktırlar.
Ey oğlum, Allah-u Teâlâ’nın kitabını okuyucu, iyilikleri emredici, kötülüğü nehyedici, sana gelmeyene sen gidici, seninle konuşmayana konuşucu ol! İsteyene ver. Gıybetten koğuculuktan sakın. Çünkü söz taşımak, insanların kalbinde düşmanlığı artırır. İnsanların ayıplarım görme, insanların ayıplarını gören, onların hedefi olur.”
Cafer-i Sadık rahmetullahi aleyh bir defasında şöyle buyurdu; “Bir kimse günah işlediği zaman utanmıyorsa, yaşlandığı zaman pişmanlık duyup kötü işlerinden vazgeçmezse ve tenha bir yerde olduğu zaman Allah-u Teâlâ’dan korkmazsa, onda hayır yoktur.”
Cafer-i Sadık rahmetullahi aleyhin kalplere şifa olan sözlerinden bazıları şunlardır; “Beş kimsenin sohbetinden, yani beş kimse ile beraber bulunmaktan sakın;
Birincisi; Yalan söyleyenlerden sakın. Çünkü ona daima aldanırsın. Sana iyilik yapayım derken kötülük yapar.
İkincisi: Cimriden sakın.
Üçüncüsü: Ahmaktan, yani aklı az olandan sakın. Çünkü en çok işine yarayacağı zaman, seni bırakır.
Dördüncüsü: Kötü kalbli kimselerden sakın. Çünkü işi bozulunca seni harcar.
Beşincisi: Fasıktan, yani günah işlemekten utanmayan kimseden sakın! Çünkü o seni bir lokma ekmeğe satar.”
“Takva’dan, Allah-u Teâlâ’dan korkup haramlardan sakınmaktan daha üstün azık yoktur. Susmaktan güzel şey yoktur. Bilgisizlikten zararlı düşman yoktur. Yalandan büyük hastalık yoktur.”
“Günahlara tevbe etmeyi geciktirmek, Allah-u Teâlâ’ya karşı mağrur olmak, kibirli olmaktır.”
“Tasavvuf, sebeplere sarılarak, güzel ve faydalı olanı bulup yükselebilmektir.”
Cafer-i Sadık rahmetullahi aleyh Silsile-i Âliyye’de emaneti ana tarafından dedesi olan Kasım bin Muhammed rahmetullahi aleyhden almıştır…
Allah-u Teâlâ ondan razı olsun.
KAYNAK: Cennet Yolunun Rehberi /Seyda Muhammed Konyevi