Yalan söylemek, çok çirkin bir şeydir ve dilin en büyük afetlerinden biridir. Yalan, Allah-u Zülcelal’in rızasına giden cennet yolunda büyük bir engeldir. Kim yalanın üzerinde devam ederse, bu yolda mesafe katetmesi mümkün değildir.
Yalan söylemek, çok çirkin bir günahtır. Ve insan için çok büyük bir kusurdur. Nitekim bütün kötülüklerin başıdır. Şunu iyice bilmek lazımdır ki yalanla iman bir arada bulunmaz. Yalan şeytan sözüdür.
Allah-u Zülcelal Kur’an-i Azimüşşan’da yalanı kötüleyerek baz ayet-i kerimelerde şöyle buyurmuştur; “Yalan söylediklerinden dolayı, onlara dayanılmaz bir azab vardır. ” (Bakara; ıo) Başka bir ayet-i kerimede; “Kahrolsun o koyu yalancılar.” (Zariyat; ıo) “Allah’ın lanetini yalancılar(ın) üzerine okuyalım.” (AI-i İmran;61) “Şüphesiz Allah haddi aşan yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez.” (Mümin; 28)
İşte, yalan böyledir. Yalan, münafıklık alametidir. Yalanın üzerinde devam edip, tevbe etmeden ölenlere, Allah-u Zülcelal kıyamet gününde şiddetli azablar verecektir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de bazı hadis-i şeriflerinde yalanm ne kadar kötü ve çirkin bir sıfat olduğunu beyan ederek buyurmuştur ki; “Yalan söylemek, münafıklık kapı- ¡arından bir kapıdır.” (İbniAdi) “Yalandan uzak durun, çünkü yalan fücur ile birliktedir, ve her ikisi de ateştedir. ” (İbni Mace)
“Kul, yalan söyleye, söyleye öyle bir mertebeye gelir ki,Allah katında adı yalancı yazılır. ” (Kimya-yı Saadet)
Yalan söyleyeni Allah-u Zülcelal de sevmez, , kullan da sevmez. Üç kimse vardır ki, Allah-u Zülcelal kıyamet gününde onlarla hiç konuşmaz. Bunlar; 1- Yaptığı iyiliği başa kakan, 2- Malını yalan yere yemin ederek satan, 3- Kibirli, elbisesini sallayarak gezen kimselerdir.
İbni Mesud radıyallahu anhu şöyle demiştir; “İnsan, yalan söyleye, söyleye kalbine siyah bir leke düşer. Bu siyah leke bütün kalbini kaplar ve o kişi Allah katmda yalancılar listesine yazılır.”
Bunlara bakarak, insan dilini daima yalandan korumak için gayret sarfetmelidir. Ancak bazı zamanlarda ve bazı yerlerde yalan söylemek caiz görülmüştür. Bu yerlerde yalan söylemekte herhangi bir sakınca yoktur.
Nitekim Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur; “Şüphesiz bütün yalanlar kaydedilir, ancak kişinin savaşta yalan söylemesi bunun dışmdadır. Çünkü savaş bir hiledir. Yada aralarında dargınlık bulunan iki kişinin arasım düzeltmek için söylenen yalan kaydedilmez. Bir de hanımım hoşnut etmek için kişinin söylediği şey yalan sayılmaz. ” (Müslim)
Aynı şekilde yalan söylemekten kaçınmak için kaçamak cevaplar vermekte bir salanca yoktur. Çünkü bu durumlarda şayet doğru söylenirse, karşıda bulunan kişi bu sözden yanlış manalar çıkarabilir. Örneğin; “Muaz bin Cebel radıyallahu anhu Hz. Ömer radıyallahu anhunun vergi memuru idi. Bir gün evine dönünce hanımı;
- Tahsildarların evlerine getirdiklerinden ne getirdin? Diye sordu. Tabi Muaz hiçbir şey getirmemişti.
- Yanımda gözcü vardı, dedi. Karısı;
- Sen Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ve Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhunun yanında emin bir kimseydin. Ömer seninle beraber bir gözcü gönderdi öyle mi? Diyerek, meseleyi kadınlar arasındayken de konuştu. Hz. Ömer radıyallahu anhıınnn bu davranışından şikayet etti. Hz. Ömer radıyallahu anhu bu olayı duyunca, Muaz’ı çağırdı ve;
- Senin yanında bir gözcü mü göndermiştim? Diye sordu. Muaz;
- Ne yapayım, ona söyleyecek, bundan başka mazeret bulamadım, dedi. Hz. Ömer güldü ve Muaz’a bir miktar mal verdi ve;
- Bununla hanımının gönlünü al, dedi. Aslında Muaz radıyallahu anhu “gözcü” sözüyle, Allah-u Zülcelal’i kast etmişti.
Aynı şekilde bir kimsenin, görmediği bir rüyayı, gördüm diyerek anlatması da haramdır. Nitekim Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde; “Uykuda görmediği halde birşeye gördüm diyen kimseye (kıyamet gününde), iki arpayı birleştirmesi teklif edilir.” buyurmuştur. (Buhari, Ebu Davud, Tirmizî)
Dilin yalan söylemesi, kişi için çok büyük bir afettir. Bu afetten kurtulmanın çaresi, doğru konuşmak ve yalancı arkadaşları terk etmektir. Yalancı kimselerle arkadaşlık yapmak, inşam yakınlarından uzaklaştırır ve yalancı bir kimse yapar Doğru sözlü olmak çok faziletli bir ahlaktır. Esasen bizim dinimizde tamamen doğruluk üzerine kurulmuştur. Kim sözünde doğru olursa, onun bütün halleri doğru olur.
Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur; “Şüphesiz ‘Rabbimiz Allah’tır” diyerek, dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara; “Korkmayın, üzülmeyin. Size vaadolunan cennetle sevinin” derler.” (Fussilet;30)
Doğru sözlü planların mükafaatı cennettir. Nitekim Peygamber Efendimize sallallahu aleyhi vesellem; “Siz bana, konuştuğunuz zaman doğru konuşmayı garanti edin, ben de size cenneti garanti edeyim.” (Ahmed bin Hambel) buyurmuştur. Çünkü Allah-u Zülcelal doğru sözlü olanları methederek şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun, doğrularla beraber olun” (Tevbe; 119) “Doğru haber getiren ve doğru haberi tasdik eden kimseler var ya? İşte muttakiler onlardır. ” (Zümer; 33)
Doğru olmanın alametleri şunlardır;
1- Hiçbir engel tanımadan Allah-u Zülcelal’in emirlerini yerine getirmeye çalışmak. 2- Herkese nasihat etmek. 3- Dünyadaki herşeyden ibret almak. 4- Gaflete düşmeyip, ahireti hatırlamak.
Doğruluk, cennet kapılarının anahtarıdır. Her kim doğru sözlü olursa, son nefesinde saadet ve ikram müjdesi alır. Kıyamet gününde kendisine çok güzel nimetlerle ikram edilir.
Buraya kadar anlatılanlardan, yalanın cennet yolunun üzerinde bir engel; doğru sözlü olmanın da cennete giden yolda insana bir rehber olduğu anlaşılmaktadır.
Bunlara bakarak, Allah-u Zülcelal’in rızasını talep eden kimseler, Allah-u Zülcelal’in rızasına giden bu yolda kendilerine ayakbağı olacak olan yalanı terkedip, insanın elinden bir rehber gibi tutarak doğruca cenneti alaya götürecek olan doğruluk ipine sarılmak ve ondan ayrılmamak için gayret göstermeleri lazımdır.
Yalan, şeytanın yoludur. Her kim o yoldan yürürse, sonu ateştir. Doğruluk ise Allah-u Zülcelal’in yoludur. Her kim de bu yoldan yürürse, sonu Cennet-i Âlâ’dır.
Onun için insan daima doğru sözlü olmaya gayret göstermeli ve böyle olmayan Mümin kardeşlerine de nasihat ederek, bu yaptıklarının yanlış olduğunu anlatmak suretiyle, onları doğruluğun üzerine çekmeye çalışmalıdır.
Şeytanın düşmanlığı bu kadar açıkken, onun yolundan gitmek ve Allah-u Zülcelal’in dosdoğru yolundan ayrılmak insana zarardan başka bir şey getirmez. Onun için henüz elimizde fırsat varken tevbe edip, doğruluk üzerine dönmemiz bize menfaat verecektir.
KAYNAK: Cennet Yolunun Rehberi /Seyda Muhammed Konyevi