Ana Sayfa / ALLAH DOSTLARI / Peygamberimiz Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi veselîem)

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi veselîem)

hzmuhammed

Peygamberimiz Hz. Muhammed

-sallallahu aleyhi veselîem-

Hz. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, kâinatı yoktan var eden, insanı yaratıp imtihan için gönderen Allah-u Azimuşşan’m Resulü, Ulü’l Azm Peygamberlerin en büyüğüdür.

Allah-u Teâlâ ihsanlar arasından seçtiği Nebi ve Re­sullere vahiy meleği, Hz. Cebrail’i göndererek emir ve nehiylerini bildirmiştir. Peygamberlerin her biri bir top­luluğa gelerek onları Allah-u Teâlâ’ya ibadete çağırmıştır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem ise sadece kendi kavmine değil, bütün insanlara elçi olarak gönderilmiştir.

Bütün Peygamberlerin yücelikleri Peygamberimizde birleşmiş, en yüksek kemaline ulaşmıştır. Cenab- ı Hak O’nun yüksek sıfatlarını Kuran-ı Keriminde beyan ederek “Sen yüksek bir ahlak üzeresin” (Kalem; 4) buyurmuştur.

O peygamberlik binasının son tuğlasıdır; gönderiliş bakımından son peygamberdir. Fakat onun nuru yaratılış bakımından ilktir; ilk yaratılan ruhtur. Peygamberimiz, “Adem rûh ile cesed arasında iken ben nebi idim” buyur­muştur. (Ahmed, Müsned, V, 59)

O “Allah’ın Habibi’’dir. Kelime-i şehadette, ezanda, ikamette ve birçok dualarda Allah-u Teâlâ, O’nun adını kendi isminin yanma koymuştur. Namaz kılarken ona dua, salavat okumamızı ve teşehhüdde ona selam vermemizi 1 ibadetimize dâhil eylemiştir.

Ona salavat okumak âyet-i kerime ile ümmetine em­redilmiş ve şöyle buyrulmuştur: “Allâh ve melekleri Peygamber’e çokça salât ederler. Ey mü’minler! Siz de O’na çokça salât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.” ! (Ahzâb, 56)

: Kendisine Er-Rahman ve er-Rahim isimleriyle dua et­memizi isteyen yüceler yücesi Rabbimiz, O’nu Alemlere Rahmet olarak göndermiştir. (Enbiya, 107)

Mevla’mız bütün insanlığı O’na uyarak; O’nun gibi güzel bir kul olmaya ve Allah’ı zikretmeye davet etmiş ve şöyle buyurmuştur; “(Ey Peygamber,) Doğrusu seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. (Ey insanlar,) sizin de Allah’a ve Peygamberine inanmanız, onu desteklemeniz, O’na saygı göstermeniz ve Allah ‘ı sabah akşam teşbih et­meniz ıçm. .¿¡£ (Fetih, 8-9)

Peygamberimiz, Allah’ı sevmenin ve O’nun tarafından sevilmenin âdâbını gösteren kişidir. Rabbimiz O’na: “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sev­sin” diye davet etmesini buyurmuştur, (Al-i İmran: 3i)

Hayatı

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, miladi 571 yılında Mekke’de dünyayı şereflendirdi. Mekke’de yaşayan Kureyş kabilesinin asilzade bir ailesinden dünyaya geldi. Kureyş kabilesi Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’in neslin­den geliyordu.

Hz. Peygamber yetim olarak dünyaya geldi ve küçük yaşta annesini de yitirdi. Küçük yaştan itibaren başından fevkalade hadiseler geçti. Çocukken kırda oynarken ‘Şakk-ı Sadr’ yani göğsünün yarılması hadisesini yaşadı. İki melek onun göğsünü açıp manevi bir ameliyat yaparak peygam­berlik vazifesine hazırladı. (Ahmed, W, 184-185)

Gençlik çağında da putlara tapmaktan ve kötü adet­lerden korundu. Ticaret hayatında çok dürüst ve güvenilir idi. Onun yaratılış ve ahlak bakımından insanların en mü­kemmeli olduğunu herkes kabul ederdi.

Kırk yaşma doğru kendisine yalnızlık sevdirildi. Bir süreden beri açık rüyalar görüyordu, ıssız yollarda taşlar ve ağaçlar kendisine selam veriyordu. Peygamberimiz, Re­cep ayı gelince Hirâ Dağının tepesindeki mağaraya çekilip tefekkür, ibâdet ve duâ etmeye başladı.

O sene Hira mağarasındaki bu inzivasına doyamamış- tı. Nihayet Ramazan ayı girmişti, bir gece Cebrail aleyhis- selam kendisine göründü ve A’lak suresinin ilk beş ayet-i kerimesini getirdi.

Peygamberimiz, ümmiydi, hiçbir insan tarafından okutulmadı. İnsanlara tebliğ ettiği ayetler kendisine vah- yolunuyordu. “O kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun sözleri, ona bir vahiy ile bildirilmekte, öğretilmektedir.” (Necin; 3-4)

 

Getirdiği din, insanların atası Hz. Âdem’den kıyame­te kadar gelecek bütün insanlara gönderilmiş olan tevhid dininin en mükemmel haliydi. İslam dini, Peygamberimiz aleyhissalatu vesselamın insanlığa okuduğu ayetler, bellet­tiği sünnet ve yaşayarak gösterdiği üstün ahlak ile en mü­kemmel kıvamına erişti.

Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam mahşer günün­de ilk haşredilecek kişi olacak ve Peygamberler dahi onun Liva- ül Hamd sancağı altına toplanacaktır.

Üstün Ahlâkı

Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, yaratılış olarak üstün vasıflara sahip olduğu gibi, Rabbi tarafından hususi terbiye ile yetiştirilmiş, gönlü ilahi ilhamlarla be­zenmişti. Allah Resulü bu hakikati şöyle ifade eder: “Beni Rabbim terbiye etti Ve terbiyemi ne güzel yaptı.” (Suyûü, Câmiu ’s-Sağîr, I, 12)

Peygamberimizin Mekke’deki lakabı “El-Emin” idi. Hz. Hatice oıiun üstün ahlakını takdir ettiği için ona evlenme teklif etmiş ve malını çekinmeden onun yönetimine teslim etmişti. Kendisine risalet verildiği zaman da hemen iman etti. Peygamberimiz ilk vahye muhatap olup dehşete kapıl­dığı zaman hanımı Hz. Hatice onu şöyle teskin etmişti:

“Allah’a andolsun ki Allah Teâlâ seni hiçbir zaman mahcup etmeyecektir. Sen, akrabalık bağlarını gözeten bir insansın, borçluların borçlarını veriyorsun, fakirlere yar­dım ediyor, misafirleri ağırlıyorsun, doğruları destekliyor­sun, muhtaçların ıstırabını hafifletmeye çalışıyorsun.” (Bu- hari, Bed’ül-Vahy)

 

Peygamber sallallahu aleyhi veselleme risalet verilince akrabalarından birçoğu iman etti. Çünkü onların hepsi de Peygamberimizin üstün ahlakına şahit olmuşlardı.

“Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem yumuşak huyluydu, sert yapılı değildi. Hiç kimseye hakaret edil­mesine dayanamazdı. Küçük şeylere bile memnuniyetini gösterir, teşekkür ederdi. Hiçbir şeye kötü demezdi. Önü­ne ne tür yemek gelirse yer, şöyle böyle demezdi. Eğer biri Allah’ın emrine aykırı hareket ederse öfkelenir, İlahî emri savunurdu. Fakat kendi şahsî meselesi için hiçbir zaman öfkelenmez ve hiç kimseden intikam almazdı.” fnrmizî, Şe­mail)

Peygamberimizin güzel ahlakı sayesinde insanlar onun .etrafına toplandılar. Tıpkı ışığa koşan kelebekler gibi, onun etrafında haldendiler ve onun ahlakına boyanmaya gayret ettiler. Çünkü onun ahlakı örnek ahlaktı.

O insanları nefsin çirkin huylarından sakınma husu­sunda şuurlandırıp, kardeşliğe çağırırdı: “Müslüman karde­şinin uğradığı felâketi sevinçle karşılama! Allâh Teâlâ onu rahmetiyle o felâketten kurtarır da seni musibetle imtihân edei.” (Tinnizî, Kıyâmet, 54)

Güzel ahlakın özü olan prensibi şöyle ortaya koymuş­tu: “Sizden her biriniz kendi nefsi için istediğini, mümin kardeşi için de istemedikçe kâmil mümin olamaz.” (Buhâıî, îmân, 7)

Peygamberimiz ümmetinin zorluk çekmesine dayana­maz ve onların yüklerini ağırlaştırmamaya özen gösterirdi. Kur’an-ı Kerim’de, O’nun bu özelliğinden şöyle bahsedil­mektedir: “Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli ve mer­hametlidir.” (Tevbe, 128)

Peygamberimizin üstün ahlakından nasiplenen Ashab-ı Kiram da, O’nun rûhâniyetine ve rengine bürünme neti­cesinde merhamet, şefkat, cömertlik, affetme, imkânlarını kardeşiyle paylaşabilme hasletlerine sahip olmuşlardır. Onları takip eden tabiîn, evliyaullah, salihler ve sadıklar da bu yolda yürümüşlerdir.

Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin ahlakı ger­çek bir rehberdir. Her kim denizden bir damla gibi de olsa ahlakında ona mutabaat yaparsa kendisini düzlüğe çıkar­mış olur. Çünkü onun ahlakı geceleyin Ay’ın etrafı aydın­latması gibi, insanın önünü aydınlatır. Karanlıktan aydın­lığa çıkarır. Kim onun ahlakı ile ahlaklanırsa, o kimse hem • insanların yanında hem de Allah-u Zülcelal’in yanında çok makbul olur ve şüphesiz kurtuluşa erer…

Nebilerin dahi sultanı olan o yüce Peygamber sallalla­hu aleyhi vesellem, bütün evliyanın kendisinden feyz al­dığı nur menbaıdır. Şeriat yolu, onun amellerini, sünnetle­rini ve hadislerini esas aldığı gibi tasavvuf hayatı da onun zühdünü, ahlakını, ibadetini ve irşadını esas alır.

Halifeleri

Tasavvuf yolu, Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesel- lemin, ashabını irşadından doğmuştur.

İnsanları Allah-u Teâlâ’ya kulluk yoluna çağıran da- vetçi ve mürşidlerin usulü şudur ki, herkese istidadma ve seviyesine göre tavsiyelerde bulunsun ve irşad etsin. Böy- lece Allah azze vecellenin o kulda yarattığı kabiliyetin en H      yüksek seviyesine kadar intişar etmesine vesile olsun.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem sahabesin­den istidatlı olanları gece namazına kalkmaya teşvik ederek, kendilerine zikir metotlarını öğreterek, tasavvuf yo­lunda hususi olarak yetiştirmiştir. Ehl-i Beyt’ini ve seçkin Ashab’mı dünya süslerinden uzak durup ahirete çok rağbet etmeleri için uyarmıştır. Böylece Peygamberimizden sonra onun miras bıraktığı irşad vazifesini yüklenecek, ilmiyle âmil ve fâzıl halifeler yetişmiştir.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Hz. Ali ra- dıyallahu anhuyu, istidadına ve yaratılışına uygun olarak, cehri zikir usulü üzerine yetiştirmiştir. “Ali gibi yiğit Zülfi- kar gibi kılıç yoktur” diye methettiği bu kahramanın yara­tılışı buna uygun idi.

Yumuşak kalpli, gözü yaşlı ve Peygamber aleyhissalatu vesselama büyük bir muhabbetle bağlı olan Hz. Ebu Bekiri ise hicret yolundayken, Sevr mağarasında zikr-i hafi yolu­nu telkin ederek yetiştirmiştir.

Muhakkak ki Ashab-ı Kiram arasında, tasavvufî ha­yat yaşayanlar yalnız bu iki Ashab-ı Kiram değildir. Hem sahabe hem de tabiîn arasında Allah azze vecelleyi çok zikreden, ihsan halinde kulluk hayatı yaşayan ve dünya­ya rağbet etmeyenler çoktu. Onlar da Allah dostu, âlim ve faziletli kullar idi.

Emir el-müminin Hz. Ömer, adaletli ve tedbirli idare­siyle adeta bir destandır. Hz. Osman hayâsı ve yumuşak huyluluğuyla şöhret bulmuştur. Hz. Ebu Zer gibi birçok sa­habe radıyallahu anhum ecmain, tasavvufi hayatın ilk ör­neği olan zühd ve takvalarıyla dikkat çekmiştir. Fakat Allah Resulünün manevî mirası olan ruhaniyet; Hz. Ali ve Hz. Ebu Bekir’in sadrından sonraki nesillere intikal etmiştir. Bu onların ilk İslam’a giren, en zor zamanlarda dahi tasdik edip yalnız bırakmayan ve Rasulullah için canını malını feda eden öncü sahabeler olmasına da uygundur.

Hilye-i Şerifi

Hz. Peygamber salİallahu aleyhi vesellemin manevi yüceliğinin bir delili olarak mübarek vücutları da bütün güzellikleri ve mükemmelliği üzerinde toplamıştır. Onun simasının güzelliği, o kadar safiyane idi ki güven ve huzur telkin eder, ahlakının ve yolunun üstünlüğünü tasdik eder*

dİ. fTirmizî, Kıyâme, 42/2485)

Güzelliğin ölçüsü, mutedil olmaktır. Rasulullah aley- hiSselatü vesselamın boyu ve hususiyetleri, aşırılık ve ku­surdan uzak, mükemmel bir kıvamdaydı. Hz. Ali şöyle de­miştir:

“Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam ne aşırı dere­cede uzun, ne de kısa idi. O bulunduğu topluluğun orta boylüsuydu. Saçları, ne kıvırcık ne de dümdüzdü; hafifçe dalgalı idi. Mübarek yüzlerinin rengi kırmızıya çalar şekil­de beyaz; gözleri siyah; kirpikleri sık ve uzun; omuz başları iri yapılı idi. O, insanların en cömerdi, en doğru sözlüsü, en yumuşak tabiatlısı ve en arkadaş canlısıydı. Kendileri­ni ansızın görenler, O’nun heybeti karşısında çok şiddetli heyecanlanırlar; üstün vasıf-larmı bilerek sohbetinde bu­lunanlar ise, O’nu her şeyden çok severlerdi, O’nun üstün­lüklerini ve güzelliklerini tanıtmaya çalışan kimse; Ben, gerek ondan önce, gerek ondan sonra, onun gibi birisini görmedim, demek suretiyle, O’nu tanıtma hususundaki ac­zini ve yetersizliğini itiraf ederdi. Allah’ın salat-ü selamı O’nun üzerine olsun.” (Tirmizi, Menahb, 8)

îbn-i Abbas, Hz. Peygamber salİallahu aleyhi vesellem hakkında şöyle demiştir: “Hz. Peygamber salİallahu aleyhi vesellemin, ikisi üstünde ikisi altında olan dört mübarek ön dişleri seyrekçe ve gayet berrak olduğundan; konuştukları zaman da o dişler inciler gibi görünüp aralarından nur çıkardı.” (Tirmizî, Şemail, 14)

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir şeye yö­neldikleri zaman, bütün beden, endam ve tenleri ile yöne­lirlerdi. Sebepsiz etrafına bakınmaz, ön taraflarına nazar ederdi.

Çocukluk çağını hizmetinde geçirmiş olan Hazreti Enes radıyallahu anhu Fahr-i Kâinât Efendimiz’i anlatırken şöy­le demiştir: “Ben Rasûlullâh’m ellerinden daha yumuşak ne bir atlasa ne de bir ipeğe dokundum. Allah Rasûlü’nün kokusundan daha hoş bir râyiha koklamadım. Efendimiz’e tam on yıl hizmet ettim. Bana bir defa bile ‘öf!’ demedi. Yaptığım bir şey sebebiyle ‘Niçin böyle yaptın?’ demediği gibi, yapmadığım bir şey sebebiyle de ‘Şöyle yapsan olmaz mıydı?’ demedi.” (Buhâri, Savm, 53)

Allah-u Zülcelal bütün Ümmet-i Muhammed’e, o bü­yük Peygamberin ahlakı ile ahlaklanmayı nasip eylesin, inşaallah. (Âmin)

KAYNAK: Cennet Yolunun Rehberi /Seyda Muhammed Konyevi

Bunu biliyor muydunuz?

Ya’kub-i Çerhil -rahmetullahi aleyhi-

Ya’kub-i Çerhîl-rahmetullahi aleyhi- Hem zahir hem batın ilimlerine vakıf, tefsir ilmine ça­lışmış, eserler bırakmış bir ...

Bir Cevap Yazın

Araç çubuğuna atla