Hz. Ebû Bekir-radıyallahu anhu-
Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhu, Hz. Peygamber sallal- lahu aleyhi vesellemin çocukluk arkadaşı, Nebi’lik geldikten sonra ilk tabii olanı idi. Resulullah’a muhabbetle doluydu. O, peygamberlerden sonra insanların en efdalidir.
Rasûlullah Efendimize ilk iman eden hür ve yetişkin erkektir. İslam davetini kabul eden ilk on kişi, kendileri henüz hayattayken cennetle müjdelenmişti. Onlara aşere i mübeşşere denir. Hz. Ebu Bekir hem aşere-i mübeşşerenin ilkidir.
O, sıddıkiyet semasının yıldızıdır.
Tasavvuf yollarının pek çoğunun ve bilhassa Nakşibendi tarikatının silsilesinde; Hz. Ebubekir es-Sıddık’tan radıyallahu anhudan başlayıp, Bayezid-i Bestami’ye kadar olan kısmına “Sıddıkıyye” denmiştir.
Hz. Ebû Bekir fasih bir lisana sahip, yüzü aydın, ince yüzlü idi. Aşkullah, haşyetullah, muhabbet-iRasûlullah’dan daima mahzûn idi.
Hayatı
Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhu, miladi 572 yılında Mekke’de doğdu. Yine miladi 635 yılında Medine’de vefat etti.
Hz. Ebû Bekir, İslâm’dan önce de itibarlı, dürüst ve sevilen bir kişiydi. Kureyş kabilesinin çoğu gibi ticaretle uğraşırdı. Araplar arasında önemli bir ilim sayılan nesep, yani soy- sop konularını iyi bilirdi. İçki içmek, zina etmek gibi câhiliye döneminde yaygın olan çirkin adetlerden uzak dururdu.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ilk zamanlar İslâm’a davette büyük zorluk çekmiştir. Ancak bu yıllarda Hz. Ebû Bekir ona tereddütsüz bir şekilde iman etmiş ve çok büyük destek olmuştur. İslam’a girdikten sonra Peygamberimizin en sadık sahabesi ve yakın dostu olmuştur. Bütün servetini, kazancını İslâm için harcamış, kendisi sade bir şekilde yaşamıştır.
Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhu Mekke döneminde güçlü kabilelere mensup kişileri İslâm’a kazandırmaya çalıştı. Osman b. Affan, Sa’d b. Ebî Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. Awâm, Talha b. Ubeydullah gibi ilk Müslümanları İslâm’a dâvet eden odur. Öte yandan müşriklerin işkencelerine maruz kalan güçsüzleri, köleleri korudu; servetini eziyet edilen köleleri satın alıp azad etmekte kullandı. Bilâl, Habbab, Lübeyne, Ebû Fukayhe, Amir, Zinnire, Nahdiye, Ümmü Ubeys, onun azad ettiği mümin kölelerdendir.
İslam’a olan büyük hizmeti Peygamberimiz tarafından takdir edilmiştir. Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam Hz. Ebu Bekiri kimsenin üzmesini istemezdi. Bir gün bir hadise üzerine şöyle buyurmuştu: “Allah beni size (pey. gamber olarak) gönderdi. Size tebliğ ettiğim zaman hepi- niz bana: “Sen yalancısın” dediniz. Ebu Bekr ise: “Doğru söyledin” dedi ve bana camyla, malıyla yardımcı oldu. Siz arkadaşımı bana bırakırsınız değil mi?” buyurdular ve iki veya üç kere, bu sözü tekrar ettiler.”
Ebu’d-Derda der ki: “Bundan sonra, (Resûlullah’m hatırı için) Ebu Bekr’e hiç eziyet edilmedi.” (Buhari, Fezailu’l- Ashab, 5)
Sıddıkiyet Makamına Erişmesi
Rivayet edildiğine göre; Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Mirac’a çok kısa bir zaman içerisinde gidip geldikten sonra, bunu açıklayınca Kureyş öncüleri hemen inkâr ederek alay etmeye kalkıştılar. Böyle bir hadiseyi akim kabul etmeyeceğini hesap ederek Müslümanları dinlerinden döndürmeyi tasarladılar. Müslümanların dahi aklı karışmıştı. Herkes susmuş, ne söyleyeceğini bilemez hale gelmişti. Adeta birisinin çıkıp bir şey söylemesini bekliyor gibiydiler. İşte o sırada tasdikte öncülük eden Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhu oldu.
İnkârcılar, onun yoluna çıkıp: “Ya Ebu Bekir, duydun mu senin arkadaşın ne diyor?” diyerek olup biteni anlattılar.
Hz. Ebû Bekir hiç düşünmeden, Hz. Peygamberin mi’racını tasdik etti ve: “Bunu Muhammed söyledi ise doğru söyledi, ondan yalan sadır olmaz.” buyurdu. İşte, bu tasdikinden dolayı kendisine “es-Sıddîk” denildi.
Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhunun Peygamberimize muhabbeti ve rabıtası o kadar kuvvetliydi ki, Peygamber Efendimizin ne demek istedieini en ivi n anlardı.
Sa’id radıyallahu anhu anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) halka hitap ederek buyurdular ki: “Allah Teâlâ Hazretleri bir kulunu, dünya ile nezdindekini tercihte muhayyer bıraktı. O kul, Allah’ın nezdindekini tercih etti.”
Bu söz üzerine Hz. Ebû Bekr ağlamaya başladı. Biz, aley- hissalatu vesselamın, Allah tarafından muhayyer bırakılan bir kul hakkında verdiği haber sebebiyle onun ağlamasına hayret ettik. Meğer muhayyer bırakılan o kul aleyhissalatu vesselamın kendisi imiş. Meğer bunu en iyi anlayan da aramızda Ebu Bekr İmiş. (Buhari, Fezctilu’l-Ashab, 3)
“Allah bizimledir”
Medine’ye hicret başlayınca Efendimiz onu yanında alıkoymuştur. Sonunda Efendimiz’in hicret yoldaşı olma şerefine erişmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de ondan; “… Mağarada bulunan iki kişiden biri…” (Tevbe, 40) şeklinde bahsedilmektedir.
Mekke’den Medine’ye gizlice hicret ederken Sevr mağarasına saklandıkları zaman Hz Peygamber sallallahu aleyhi veselleme bir zarar gelir diye korktuğunda: “Mahzun olma, Allah bizimledir.” (Tevbe; 40) ayeti onun için nazil olmuştur. O anda Allah Resulünün Hz. Ebu Bekir’e teveccühü, ilahi feyz ve esrarın kalbine nakşine vesile olmuş ve Nakşibendîlerin “zikri hafi” si orada telkin ve tevdi edilmişti.
Medine döneminde de Allah’ın Resulünün destekçisi olmaya devam etmiştir. Onun kayıtsız şartsız itaati ve emredilenleri yerine getirmeye koşması ashaba büyük bir örnek teşkil etmiştir.
Fedakârlığı
Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhu, Sahabenin örneği ve Öncüsüdür. Peygamberimiz sâllallahu aleyhi vesellem, ashabım infaka yahut savaşa davet etti mi, o hiç tereddüt etmeden hemen atılırdı. Ashabın geri kalanı da onu izlerdi.
İmam-ı Begavi Mesabih adlı kitapta Hz. Peygamber sal- lallahu aleyhi Vesellemden rivayet ettiği bir hadis-i şerifte şöyle buyruluyor; “Bize her nimet verene, iyilik edene mükâfatını verdik. Ancak Ebu Bekir’in iyiliğinin, ikramının karşılığını veremedik, ona Cenab-ı Hak Hazretleri kıyamette ikramda bulunacak, mükâfatını verecektir. Bana Ebu Bekir’in malının verdiği faide gibi hiç kimsenin malının faidesi olmadı. Eğer dost edinseydim, Ebu Bekir’i dost edinirdim, fakat ben Allah-u Teâlâ’nm dostuyum. Ancak Ebu Bekir’le aramızda İslâm kardeşliği ve muhabbeti vardır.” (Tirmizî, Menâkıb, 15)
Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam infaka davet ettiği zaman, bütün varını yoğunu getirirdi. İslam ordusu Te- buk gazvesi için hazırlanırken bütün malını bağışlamıştı.
Hz. Ebû Bekir, oğlu Hz. Abdurrahman ve kızları Hz. Aişe ve Hz. Esma radıyallahu anhum ecmaini de Peygamberimize hizmet etmeleri için yetiştirdi. Ailesiyle beraber hem hicret esnasında, hem de bütün hayatları boyunca Peygamberimize hizmet ettiler.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem de sadık arkadaşının kızı Hz. Aişe ile evlenip onunla hısımlık bağı kurmuş ve kızına layık olduğu değeri vermiştir.
Hz. Ebû Bekir, Hz. Aişe’yi, Peygamberimizin evindeki sade hayata razı olması, ona tam itaatle itaat etmesi ve onu hiç üzmemesi için tembih etmiştir.
Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhu, Peygamberimizin yoluna bütün varlığını feda ettiği gibi, Efendimiz de ona büyük vefa göstermiş ve değer vermiştir. Onun desteğini her zaman methederek anmış ve örnek alınması için derecesini haber veren beyanlarda bulunmuştur.
Resûlullah bir gün buyurdular ki: “Cebrail yanıma gelerek elimden tuttu ve bana ümmetimin gireceği cennet kapısını gösterdi.” Hz. Ebu Bekir: “Ey Allah’ın Resulü! Ben o sırada seninle olmayı ne kadar isterdim, ta ki ona ben de bakayım!” dedi. Allah’ın sevgilisi, “Ey Ebu Bekir, ümmetimden cennete ilk girecek kimse olman sana yetmez mi!” buyurdular. (Ebu Davud, Sünnet, 9, 4652) •
* Yine Hz. Aişe anlatıyor: “Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhu, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâmın yanma girmişti. Aleyhissalatu vesselam: “Müjde. (Ey Ebu Bekri) Sen Allah’ın ateşten azad ettiği kimsesin!” buyurdular. İşte, o günden itibaren Hz. Ebû Bekir, ‘Atik’ (azadlı) diye isimlendirildi.” (Tirmizi, Menakıb, 3679)
\f: Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem hayatı boyunca Hz. Ebû Bekir’i yakın dost edindi. Mescide geldiğinde ona sağ tarafında yer açıp oturttuğunu görüyoruz. İstişare toplantılarında da onun görüşüne büyük önem vermiştir.
Hz. Ebû Bekir, irtihaline kadar Hz. Peygamber’den hiç ayrılmamıştır. Allah’ın Resulünün hastalığı zamanında, O’nun emri üzerine mescitte cemaate o namaz kıldırmıştır. Hicretin dokuzuncu yılında Efendimiz onu Müslümanların başma Hac emiri olarak tayin etmiştir. Bu ve benzeri işaretleri sebebiyle, Sahabe-i Kiram’dan hiç kimse onun müminlerin başına Allah Resulünün meşine muhalefet etmemişlerdir.
Onun Efendimize sadakati ve İslam’a hizmeti Resul-ü Ekrem’in ahirete göçmesinden sonra da devam eder. Rasûlullah Hakka yürüyünce vefâtını duyan Müslümanlar büyük bir şaşkınlığa düştüler ve ilk anda ne yapmalan gerektiğine karar veremediler. Ebû Bekir vefat haberini serinkanlılıkla karşıladı ve ashabı yatıştırdı.
Rasûlullah’ın halifesi seçilince ilk iş olarak Efendimizin vefatını fırsat bilip peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan yalancı peygamberlerin ve İslam’dan dönmek isteyenlerin üzerine gitti. Böylece İslam nurunu sönmekten korudu.
Abdullah İbni Abbas der ki, “Rasulullah’ın vefatı üzerine öyle bir hal oldu ki, eğer Allah azimüşşan bize Hz. Ebu Bekir’i ihsan etmiş olmasaydı, helak olup gidebilirdik. O bizi toparladı, Allah yolunda yalancı peygamberlerle savaşmaya götürdü. İslam düşmanlarını zelil kılmamız onun etrafında birlik olmamız sayesinde oldu.” (İbn’ül- Esir, c.2,s. 314)
Hz. Ömer de aynı sebepten dolayı: “Hz. Ebu Bekir’in bir günlük hizmeti karşılığında, bütün ibadetlerimi değiştirmeye razıyım.” buyurmuştur.
Peygamberimizin sünnetini çok iyi bilen bir insan olduğu için halifeliği süresince O’nun yolunu izledi. Kuran-ı Kerim’in toplanması da onun döneminde gerçekleşti.
O müminlerin hem zahirî şeriat işlerinde hem batini kemalât vazifesinde halifesiydi. Yaşadığı zühd ve takvası ile kendisinden sonraki halifelere güzel bir örnek bıraktı.
Hz. Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhu elbise gibi ihtiyaç maddelerinin ticaretiyle geçimini sağlayan bir kimse idi- Halife olunca ticaret yapmaya imkân bulamadı. Bundan dolayı kendisine maaş bağlanmasına karar verildi. Fakat o vefatı sırasında miras bıraktığı bir arazisinin satılıp hilafeti süresince aldığı maaşlarının yerine konmasını vasiyet etti.
Ev halkına ev işlerinde kullandığı kap kacakları dahi beytülmale iade etmelerini tembihledi. Hz. Ömer bunun üzerine “Sen kendinden sonrakilere uyulması zor bir örnek bıraktın.” demiştir.
Ebû Bekir radıyallahu anhu, çok sevdiği Rasûlullah gibi altmış üç yaşında vefât etti. Vasiyeti gereği Rasûlullah’ın yanma -omuz hizasında olarak- defnedildi. Böylece bu iki büyük insanın, iki büyük dostun, kabirlerinde de birliktelikleri devam etti.
Hz. Ebû Bekir, tasavvuf yolunda silsilenin ilk halkası kabul edilir. Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam, kal- bindekileri ona aktarmıştır.
“Ebû Bekir senin şeyhindir”
Şeyh Ebû Bekir Havrani şöyle anlattı; “Bir gece Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemi rüyamda gördüm. “Ey Allah’ın Resulü, büyüklerin yoluna girmek istiyorum, Allah’a şükürler olsun ki sizi gördüm. Benim kılavuzum olun, bana yol gösterin.” dedim. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Ben senin Peygamberinim, Ebu Bekir-i Sıddık senin şeyhindir. Git ondan büyüklerin yolunu öğren.”
Hz. Ebu Bekir o mecliste hazır idiler, Hz Peygamber sallallahu aleyhi vesellem emir buyurarak: “Buna büyüklerin yolunu göster.” dediler. Daha sonra Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhunun önüne vardım, irşad buyurdular ve bana yol gösterdiler. Başıma bir külah arkama da bir hırka giydirdiler. Belime bir kuşak bağladılar.
Arkamda çıbanlar ve yaralar vardı. Mübarek eliyle arkamı sıvazladı ve dua buyurdu. Onun mübarek duasının bereketiyle üzerimdeki çıbanlar tamamen iyileşti. Uyandığım zaman vücudum tamamen iyileşmişti. Külah, hırka ve kuşak önümde duruyordu. Böylece Hz. Ebu Bekir radıyal- lahu anhunun gerçek veli olduğunu anladım.
Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhu Hz. Peygamber sallal- lahu aleyhi vesellemin ilk örnek halifesi olup evliya-ı kiramın seyyididir. Hz. Ebû Bekir Silsile-i Âliyye’de emaneti bizzat Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemden Seti mağarasında almıştır.
Allah-u Teâlâ ondan razı olsun.
KAYNAK: Cennet Yolunun Rehberi /Seyda Muhammed Konyevi