Ana Sayfa / FETVALAR / TASAVVUF / Tasavvuf ne demektir?

Tasavvuf ne demektir?

tasavvuf1

 

Tasavvuf ne demektir?
Bilindiği gibi, İslam yolu dört bölümden ibarettir:
1- ) Fıkıh.
2- ) Kelam.
3- ) Ahlak.
4- ) Tasavvuf.
Fıkıh: Helal ile haramı açıklayan bir ilimdir. Konusu: Namaz, zekat, oruç, hac, alış-veriş, nikah, talak gibi mükelleflerin fiil ve söz¬leridir.
Kelam: Dini inançları ispatlayan, varid olan şüpheleri izale eden ilimdir. Konusu; Allah-u Zülcelal’in zat ile sıfatları ve ahiret ahvalidir.
Ahlak: Kötü meziyetlerden korunmak, iyi meziyetler edinmek için çirkin davranışları ve hususiyetleri inceleyen ilimdir.
Tasavvuf: Ebedi saadete ulaşmak amacıyla, zahirin ve batının tamir; ahlakın tasfiye ve nefsin tezkiye hallerini içine alan, manevi bir ilimdir. Tasavvufun genel tanımı ise şudur:

İslam dininin getirdiği hükümlerin, müslüman kimse tarafından, zahirî ve bâtını yönleriyle birlikte, ruhsatlardan faydalanmaksızın, azimet ve takva üzere tatbik edilmesidir.

Tasavvuf rûhî bir hayat olduğu için hakikatte; bizzat yaşamak ve hissetmek sûretiyle anlaşılabilir ve anlatılabilir. Tasavvuf kitaplarında rastladığımız farklı anlatımlar ve izah tarzlarının asıl sebebi de budur. İslam alimleri, kendi rûhî-manevî hayatlarına göre tasavvufu tarif ederken; bazıları bidayet halleriyle, bazıları nihayet halleriyle, kimi zaman alametleriyle, kimi zaman da asıl ve esaslarına göre tarif etmişlerdir.

Her ne kadar farklı izah tarzlarıyla karşılaşılsa da ifade edilmek istenen manada birleşmektedirler. Hakikatte tasavvuf; Allah-u Zülcelal’in istediği mü’min sıfatlarına bürünmek ve Allah-u Zülcelal’in azim bir ahlak ile ahlaklandırdığı, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ahlakı ile ahlaklanmaya çalışmaktır.
Tasavvufun müstakil bir ilim olmaya başlaması ise diğer temel İslâmî ilimler olan; fıkıh, tefsir, akaid ve hadiste olduğu gibi asr-ı saadet’ten iki-üç asır sonradır. Aynı şekilde, bu ilimler de esasları itibariyle, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanında mevcut olmakla beraber, henüz ihtiyaç hissedilmediğinden tedvin edilmemiş, düzenli birer ilim dalı olarak ortaya konulmamıştır.

Tasavvuf ve diğer islami ilimlerin bir ihtiyaç haline gelmesi, sahabe-i kiram ve tabiîn’den sonraki dönemlerde, dinin aslından uzaklaşılması sebebiyledir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in tebliğ ettiği hakikî din nuru gizlenip, itikatta sapıklıklar, fikirler arasında ihtilaf vaki olmaya başladı. Cehalet insanlara galebe çalmca; eski adet, gelenek ve görenekleri ibadetlerle karışır, bazen de onların yerini alır hale geldi.
İnsanlar kendi hak bildiği yolda gitmeye ve dünyaya çokça meyletmeye başladı. Dini hükümler ve kurallar, esasları yönünden ikinci plana itilerek, ayetler ve hadisler siyasi veya şahsî amaçlarla indî yorumlara tabî tutulmaya başlandı. Yalnız bir topluluk, salih ameller işlemek, ıssız yerlerde uzlete çekilerek zikir ve ibadetle uğraşmak yolunu seçti.
Sonraları tasavvuf mekanları inşa edilince; anrı-duru kulluk mücadelelerini daha sistemli bir şekilde sürdürmeye koyuldular.

Salih amellere devam ve tashih-i itikad sonucunda; güzel haller meydana gelmeye, saf zihinler ve cilalı gönüller, marifet-i ilahiyi almaya, yudum yudum tatmaya başladı. Böylece taklidi imandan tahkiki imana geçtiler.

Bunu biliyor muydunuz?

Mürşid-i Kamile İntisabın Gerekliliği

Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun.” ...

Bir Cevap Yazın

Araç çubuğuna atla