Ana Sayfa / NEFS / UCUPLANILAN ŞEYLER VE BUNLARIN TEDAVİSİ

UCUPLANILAN ŞEYLER VE BUNLARIN TEDAVİSİ

ucubb2

1- Cemali, endamı, sıhhati, kuvveti ve sesinin güzelliği ile ken­dini beğenip, bunların her an Allah-u Zülcelal tarafından geri alı­nabilecek birer nimeti olduğunu unutmaktır.

Bunun tedavisi ise; tik yaratılışındaki oluşumunu, içinin pis­liklerle dolu olduğunu, güzel yüzünün ve yumuşak bedeninin top­rakta nasıl çürüyeceğini, böceklerin, akrep ve yılanların yiyeceği olacağım derinlemesine düşünmektir.

  • Güç ve kuvvet ile kendini beğenmektir.

Bu şekilde kendini beğenen kimse, küçük bir hastalıkta, nasıl da bir başkasının yardımına muhtaç kaldığım iyi bilmelidir.

  • Akıl, zeka, din ve dünya meselelerinin ince ve derin yönle­rini kavrayabilme yeteneği ile kendim beğenmektir.

Bunun tedavisi; kendisine ihsan ettiği akıldan dolayı Allah-u Zülcelal’e şükretmek, şükretmediği takdirde aklının alınmasından korkmaktır. Çünkü, bir çok insanlar vardır ki, ilk önce akıllı olma­larına rağmen, daha somadan Allah-u Zülcelal’in onların aklım alması sonucu deli olmuşlardır.

  • Asâletle övünüp ucuba düşmektir.

Halbuki bu durumda bulunan bir kimse, şunu çok iyi bilme­lidir ki, kendileri ile övündüğü ataları, asaletle değil, taat, ilim ve güzel ahlakla şeref kazanmışlardı.

Allah-u Zülcelal’in katında en şerefli olan, soylu olanlar değil, takva sahipleridir. Çünkü O’nun katında hiç kimseye iltimas yok­tur.

  • Mal ile kendini beğenmektir.

Bunun tedavisi ise malın pek çok afeti ve vebali vardır. Ayrıca fakirlerin üstünlüğünü ve onların hesaplanma hafifliğini bilmek lazımdır.

Helal kazanmak ve yerinde harcamak gibi malın hukukunu ye­rine getirmede, bir sürü kusurları bulunan bir kimse, nasıl olur da malıyla ucuba düşer? Kendisine emanet olarak verilen malı haris­lik edip biriktiren ve yerinde s affetmeyenin akibeti hüsrandır.

Karun’un İbretlik Hali

Rivayetlerde şöyle geçmektedir: İsrailoğullarından bir genç, dünyayı bırakıp insanlardan ayrıldı ve bir mağarada Allah-u Zülcelal’e ibadet etmeye başladı. Kendi milletinin yaşlılarından iki kişi onu evine götürmek için yanma geldiler. Onlara:

  • Olmaz, deyince, dediler ki:
  • Sen çok zor bir işe girmişsin. Buna dayanamazsın. Genç dedi ki:
  • İnsanların Allah-u Zülcelal’in huzurunda verecekleri hesap, benim burada olmamdan daha zordur. Yaşlı adamlar dediler ki:
  • Senin yakınların var, onların arasında ibadet etsen daha iyi olur. Genç dedi ki:

-Allah-u Zülcelal benden razı olursa, bütün yakınlarım da razı olur. İki yaşlı adam dedi ki:

  • Sen gençsin, bilemezsin, biz bu işin tecrübesini yaptık. Sana ucub gelmesinden korkuyoruz. Genç dedi ki:
  • Bir kimse nefsini bilirse, ucub ona zarar veremez. Bunun üze­rine yaşlı adamlardan biri, arkadaşına baktı ve dedi ki:
  • Haydi gidelim. Bu genç cennetin kokusunu almış. Bizim sö­zümüz ona kâr etmez.

Meşruk rahmatullahi aleyhi şöyle demiştir; “Bir kula ilim ola• rak, Allah-u Zülcelal’den korkması yeter. Cehalet olarak da amelini beğenip ucuba kapılması yeter.’*

Mücahid rahmetullahi aleyhi de buyurmuştur ki: “Said bin As, tebliğ için bir kavme gönderilmişti. O kavimden bir cemaat gelip, Hz. Osman radıyallahu anhunun yarımda, Said bin As’ı yü­züne karşı övmeye başladılar. Omda bulunan Mikdad radıyallahu anhu kalkıp onların yüzüne toprak saçtı ve dedi ki: “Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyordu ki: “Yüze karşı övücülerin yüzüne toprak atınız. ”

Netice olarak, ucubun Allah-u Zülcelal’in rızasına giden cen­net yolu üzerinde büyük bir engel olduğu anlaşıldı.

Şeyh Abdulkadir Geylani kuddise sirruhu şöyle demiştir “İnsan neyi Ue uçuklanabilir ki? İlmi ile kibirlense; o ilmi kendi- sine kim verdi? Konuşması ile ucublansa; dilini çeviren kimdir.

Hakikaten de Abdulkadir Geylani kuddise sırnıhu Hazretlerinin bu sözleri bizim için büyük bir derstir.

Yine Hz. İsa aleyhisselama: “Ya Ruhullah nasılsın?” diye sor­muşlar. O da şöyle cevap vermiştir: “Ben öyle biliyorum İd, yer­yüzünde benden daha fakir kimse yoktur. Benim ruhum benim elimde değil; sıhhatim benim elimde değil; açlığım ve susuzlu­ğum benim elimde değil, yani bütün her şeyim başka bir zatm elindedir. Yeryüzünde böyle bir kimseden daha fakir biri var mıdır?”

İşte, bizim halimiz de aynen böyledir. Yememiz, içmemiz, kuvvetimiz, hastalığımız, ölümümüz, kısaca her şeyimiz Allah-u Zülcelal’in elindedir. O’nun karşısında fakir ve güçsüz durumda­yız. Hal böyleyken, ucublanmak çok yanlış bir davranıştır.

KAYNAK: Cennet Yolunun Rehberi /Seyda Muhammed Konyevi

Bunu biliyor muydunuz?

NEMİME (LAF TAŞIMA – KOĞUCULUK)

Nemime; hoşa gitmeyen bir şeyi açıklamak, daha açık bir ifa­de ile sırrı açığa çıkarmak, açıklanması ...

Bir Cevap Yazın

Araç çubuğuna atla