İnsan için en güzel ahlak, tevazu dur. İnsan, tevazu elbisesinden daha güzel bir elbise giymemiştir. Her kime, Allah-u Zülcelal tarafından tevazu ihsan edilmişse, o kişi hem kendisini rahat ettirir, hem de başkalarım rahat ettirir.
Onun için Hasan-i Şazeli rahmetullahi aleyhi şöyle demiştir: “Birkimsenin said (cennetlik) olmasınm alameti, Allah-u Zülcelal’i bilmesi ve aile fertlerine de mütevazi davranmasıdır. Şaki (cehennemlik) oluşunun alameti ise Allah-u Zülcelal’i inkar etmesi ve ya- kmlarma karşı kibirli davranmasıdır. ”
Tevazu, inşam daima hayırlara sevkeder. Allah-u Zülcelal, Kur’an-ı Azimüşşan’da, insanlara karşı tevazu göstermemizi emrederek şöyle buyurmuştur; “Sana uyan Müminlere, tevazu kanadım İndir. ” (Şuam; 215)
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur; “Allah bana, sizin birbirinize tevazu göstermenizi vahyetti. Öyle ki birbirinize karşı övünmeyin ve zulmetmeyin. ” (Müslim. Ebu Davud)
Alimler tevazu konusunda şöyle demişlerdir: Cüneyd-i Bağdadi radıyallahu anhuya; “Tevazu nedir?” diye sorulunca; “İnsanlara şefkat kanatlarını indirip, yumuşak davranmandır. ” demiştir. Fudayl bin lyaz radıyallahu anhuuya; “Tevazu nedir?” diye sorulunca; “Allah’a boyun eğip teslim olmak, kim söylerse söylesin hakla kabul etmektir.” Demiştir.Hasan-ı Basri radıyallahu anhu de; “Evinden çıkan bir kişinin, karşdaştığı her müslamanı kendinden daha faziletli olarak görmesi tevazudur.”
Demiştir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur; “Tevazünün başı, kar- şılaştığm kimseye ilk önce senin selam vermen, selam verene karşüıkta bulunman, meclisin gerisinde oturmaya razı olman, övülmeyi, nefsini temize çıkarmayı ve iyiliklerinin anlatılmasını sevmemendir. ” [Beyhati]
Nefsinde herhangi bir kıymet görenin, tevazudan nasibi yok demektir. Kim nefsinde gizli olan hasletleri yakinen bilirse, makam ve mevkiye, şerefe tamah edemez, tevazulu olmaya gayret eder. Kendisini kötüleyene karşılık vermez, kendisini övenlerden dolayı da Allah-u Zülcelal’e şükreder.
Kalbinde tevazünün bulunmasını isteyen kimse, evliyaların hizmetini yapmalı, onların sohbetlerinde bulunmalıdır. O zaman onlardaki tevazuyu görüp kendisine örnek alır ve kibre düşmez.
Her şeyin bir bineği vardır. Amellerin bineği de tevazudur. Tevazu kimde bulunursa bulunsun, güzeldir ama zenginlerdeki tevazu daha güzeldir. Onun için Süfyan-ı Sevri kuddise simüm: “Şu beş smıf, insanların en değerlisidir. Bunlardım birisi de, mütevazi olan zengindir” demiştir.
Bir kimse her şeyden önce, kendisine karşı mütevazi olmalıdır. Kendisine karşı mütevazi olmayan, başkalarına karşı hiç mütevazi olamaz.
Rivayet edilmiştir ki; “Ömer bin Abdülaziz’in evine misafir gelmişti. Akşam, misafirinin yanında bir şeyler yazmaya başladı.
Bu arada lambada yağ kalmadığı için sönmek üzereydi. Misafir;
- Müsade ederseniz kalkıp lambaya yağ koyayım, dedi. Ömer bin AbdÜlaziz;
- Hayır! Misafirin hizmet etmesi olmaz, dedi. Misafir;
- Öyleyse hizmetçiyi uyandırayım, dedi. Ömer bin Abdülaziz;
- Hayır olmaz. Hizmetçi daha yeni uyudu, dedi ve kalktı lambaya yağ koydu. Bunu gören misafir dedi ki;
- Ya Emir’ül Müminin! Kendi hizmetini kendin yaptın. Bunun üzerine Ömer bin Abdülaziz dedi ki;
- Ama Ömer olarak gittim, Ömer olarak döndüm. Neyim eksildi ki?
Zünnün-i Mısr-i kuddise sirruhu şöyle demiştir: “Şu üç şey tevazünün alametidir: 1- Ayıplarım bilerek nefsi küçültmek, 2- Diğer insanları kendinden üstün görmek, 3- Kimden gelirse gelsin, hakkı ve güzel nasihati kabul etmek. İşte, bu alametler, her kimde bulunursa, o kişi mütevazidir.
Ebu Yezidi Bestami kuddise sirruhuya; “Kişi ne zaman müte- vazi olur?” diye sorduklarında, şöyle cevap vermiştir; “Kötülüğünü ve basitliğini bilerek, nefsi için herhangi bir hal ve makam görmediği ve insanlar içinde kendisinden daha şerli bir kimse düşünmediği zaman mütevazı olur.”
Tevazu, haset edilmeyen bir nimettir. Kibir ise merhamet olunmayan bir felakettir. İzzet ve şeref tevazudadır. Kibirde izzet arayan, onu asla bulamaz.
Hakiki tevazu, kibir ve zillet arasmda orta yolu tutarak, alçak gönüllü olmaktır. Kibir; insanın nefsini olduğunun üstüne çıkarması, zillet ise insanın kendi nefsini hakir görüp hakkının çiğneneceği bir duruma getirilmesidir.
Tevazuda orta yol, insanm bulunduğu halden biraz aşağı- sma razı olmasıdır. Tevazu, kulun Allah-u Zülcelal’in irade ve isteği karşısmda, kendi isteğini terk etmesidir.
Tirmizi rahmetullahi aleyhi şöyle demiştir: ‘Tevazu iki kısımdır:
Birincisi; Kulun, Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerine boyun eğmesidir. Çünkü nefis, rahat etme arzusu ile Allah-u Zülcelal’in emirlerinden yüz çevirir, ve nehiylerine meyleder. Bu durumda insanın Allah-u Zûlcelal’in emir ve nehiylerinin karşısmda nefsine boyun eğdirmesi, tevazudur.
İkincisi; Allah-u Zülcelal’in kudret ve azameti karşısında nefsi zelil görmek ve nefis, kendisine serbestiyet verilen herhangi birşe- ye iştahlı bir şekilde meyledince, onu bundan menetmektir.
İnsan gerçek tevazuya, ancak kalbinde müşahede nurunun parlaması ile ulaşabilir. Çünkü, müşahede anında nefis erir. Nefsin erimesiyle de insan kibir ve ucub kirlerinden temizlenir ve tevazu halini kazanır.
Tevazu, cennet kapılarından bir kapıdır. Allah-u Zülcelal tevazu ehlini methederek şöyle buyurmuştur; “Rahman’m kullan anlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler. ” (Furkan; 63)
Bazı evliyalar şöyle demişlerdir; “Su, yüksek yerlerde, dağlann tepelerinde durmaz; oralardan aşağılara akar. Su, daima alçak yerlerde çukur yerlerde bulunur. Aynı bunun gibi Allah-u Zülcelal’in feyzi, rahmeti de kibirli olanlara değil, tevazu sahibi kimselerin üzerine gelir.”
Onun için Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde; “Allah, müslümcm kardeşine karşı tevazu gösteren bir kimseyi yükseltir. Müslüman kardeşine tepeden bakan kimseyi de alçaltır,craberanî) buyurmuştur.
Netice olarak, buraya kadar anlatılanlardan tevazünün, Allah-n Zülcelal’in rızasına giden cennet yolu üzerinde, bir rehber olduğu anlaşıldı. Her kim, bu cennet yolu üzerinde mesafe katetmek ve Allah-u Zülcelal’in nzasma kavuşmak istiyorsa, tevazulu olmalıdır. Çünkü tevazu, Allah-u Zülcelal’in nzasma talip olan kimseler için büyük bir rehberdir.
Peygamberler ve evliyalar, tevazularmdan dolayı Allah-u Zülcelal’e yakın olmuşlar, şeytan ise kibir ve ucubundan dolayı lanetlenmiş ve Allah-u Zülcelal’in rahmetinden uzak olmuştur.
Ka’bu’l-Ahbar radıyallahu anhu şöyle demiştir; “Allah-u Zülcelal, Musa aleyhisselama vahyederek; “Seni, kendimle aracı- sızkonuşturmanm sebebini biliyor musun?” buyurdu. Musa aley* hisselam; “Hayır Ya Rabbi! Sen bilirsin” dedi. Allah-u Zülcelal şöyle buyurdu; “Ben, kullarımm kalblerine baktım. Senin kalbinden daha tevazulu olanım görmedim. Bunun için de sen benimle aracısız konuştun”
Yine Allah-u Zülcelal dağlara şöyle vahyetti; “Nuh’un gemisini ve undaki Müminleri sizden bir dağa indireceğim. ” Bunun üzerine bütün dağlar büyüklenmeye başladılar. Her biri kendi yüksekliğini gördü. Ama Cudi dağı; “Benim ne gibi bir değerim varki, Allah-u Zülcelal Nuh aleyhisselamm gemisini ve ondcdd müminleri benim üzerime indirsindedi.
Onun bu tevazusundan dolayı, Allah-u Zülcelal onu diğer dağlardan daha yüksek kıldı ve Nuh aleyhisselamm gemisini onun üzerine indirdi. Nitekim ayet-i kerimede; “Su çekildi, iş bitirildi, gemi de Cudi dağma oturdu ” (Hud; 44) buyrulmuştur.
İşte bunlar, hep tevazu sahibi olmanın mükafatlarıdır. Onun için biz de dünya ve ahiretimizin kurtulması için, Allah-u Zülcelal’e ve onun kullarına karşı tevazu sahibi olmamız lazımdır. Bize yarayacak odur.
Nasıl bir kimse, karşısında bulunan mümin kardeşinin kendisine karşı güzel ahlak, hilm ve tevazu ile davranmasından hoş- lanı- yorsa, o da mümin kardeşine karşı güzel ahlak ve tevazu ile davranmalıdır. Nasıl başkalarının kibirle davranmalarından dolayı huzursuz olur, ama tevazu ile davranmasından dolayı da rahat ederse, o da mümin kardeşlerine tevazu ile davranıp onları rahat ettirmelidir.
Allah-u Zülcelal, hepimize kibirden muhafaza olup tevazu ipine sarılarak ateşten kurtulmayı nasib etsin. (Amin)
KAYNAK: Cennet Yolunun Rehberi /Seyda Muhammed Konyevi