Ebu Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşla hır;
“Mü’min olmadıkça sîzler cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de müfmin olamazsınız. Birbirinizi sevdirecek şeyleri size haber vereyim. Selamı aranızda yayınız” (Müslim, Ebu Davud, Tir-mizi, tbn-i Mace)
Selam verenin selamını almak tek kişi için farz-ı ayn, topluluk arasından birilerinin selamını alması ise farz-ı kifayedir. Şuna da dikkat etmek gerekir ki, selamı alırken selam veren kişiye işittirecek ve selamı aldığını bildirecek kadar sesini yükseltmesi vaciptir.
Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
Bir selamla selamlandığınız vakit siz ondan daha güzeli ile selam alın veya aynısıyla karşılık verin.” (Nisa; 86)
Selam verirken <Es-Selamü Aleyküm> alırken de; <Ve Aleykümü’s-Selam> demek yeterlidir. Selam alırken başa <ve> yi eklemek bir görüşe göre vacip diğer bir görüşe göre menduptur.
Şayet bir topluluk bir tek kişiye selam verecek olursa o da hepsini kasdederek selam alırsa caizdir.
Kendisine selam verilen kişinin muhakkak olarak selamı işitebilmesi için, önce selam verenin sesini yükseltmesi sünnettir. Şayet uyuyan ve uyanık kimselerin bir arada olduğu bir yerde selam veriliyörsa uyanıkların işitebileceği, uyuyanlarında uyandırılmaya-cağı şekilde selam verir.
Bir kimse birisine selam verse, sonra aradan fazla geçmeden yine onunla karşılaşırsa ikinci, üçüncü ve daha fazla sayıda selam vermesi sünnet olur. Çünkü: “Selamı aranızda yayınız” hadisinin genel ifadesi bunu gerektirmektedir.
Eğer bir kimse, galip zan ile, kendisine selam verilenin selamını almayacağı kanaati varsa bile selam terkedilmez. Diğer taraftan onlara bu edebi öğretmek için küçük çocuklara selam vermekte bir mahzur yoktur ve onların bu selamı almaları üzerlerine vacip değildir. Şayet küçük bir çocuk ergenlik yaşına gelmiş birine selam verecek olursa onun bu selamı alması vaciptir.
Selamlaşma esnasında eğilmek ve yabancı bir kadına selam vermekte mekruhtur.
Hamamda, yemek yiyen veya savaşan kimseye selam vermek, meşguliyeti dolayısıyla mekruhtur. Kur’an-ı Kerim okuyana, Allah-u Zülcelal’i zikredene, telbiye getirene, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisini okuyana, hutbe okuyana, vaaz edene, selam vermekte mekruhtur. Aynı şekilde okunan Kur’anı, rivayet edilen hadisi, hutbe ve vaazı dinleyen kimseye, fıkıh tekrarı yapan, hangi tür ilimden olursa olsun ilim öğretmekte bulunan, ilim üzerine çalışan, ezan okuyan ve kamet getiren kimselere ve def-i hacet eden kimselere selam vermekte mekruhtur. Def-i hacet eden kimselerin selam alması da mekruhtur.
Elle ve başla selam vermeye gelince, elle ve başla selam vermek yahudi ve hıristiyanların adetleri olduğundan, bir müslüman zorunluluk olmadıkça Allah’ın selamını kullanmalıdır.
Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
İş “Başka milletlere benzemeye özenen bizden değildir, yah udi
ve hıristiyanlara benzemeyiniz, yah udilerin selamı el (kaldırmak) ile, hıristiy anlarında selamı baş (sallamak) iledir.” (Bezzar)
Selamlaşmanın İslam dininde çok önemli bir yeri vardır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’de hadis-i şeriflerinde bizi buna teşvik ettiğinden dolayı onun ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. Her mü’min kendisini bu hayırlı amelden mahrum etmemelidir.
Baş ve el selam vermek câiz olmadığı gibi, günaydın gibi sözlerle de câiz değildir. Ancak sesini duyuramayacağı bir yerde olan insana dili ile selam verdiğini anlatmak için eliyle veya başıyla başkalarımn selamına benzemeyecek bir hareket yapmasında bir mahzur yoktur. Yine “Es-Selâmü Aleyküm” demekle beraber el ile de işaret edilse veya selamdan sonra, günaydın veya merhaba denmesinde bir sakınca yoktur. (Mirkatü’l-Mefatih; 4/562)
Şunu tekrar yazmakta fayda görüyorum; selamı alırken selam
veren kişiye işittirecek ve selamı aldığını bildirecek kadar sesi yükseltmek vaciptir.