Bey’atın birkaç şekli vardır. Bunları kısaca açıklamaya çalışalım.
1. Allah-u Zülcelal’in Kulları île Bey’atı:
Allah-u Zülcelal’in kullarından almış olduğu bey’at, ahd-i misakta yapılan bey’attır.
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede bunu beyan ederek şöyle buyurmuştur:
“Ve hatırla ki, Rabbin Ademoğullarının bellerinden zürriyetlerini (çıkarıp muhatap) aldı ve onları kendi nefisleri üzerine şahid tuttu! Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ dedi. Onlar da; Evet Sen bizim Rabbimizsin. Biz buna şahidiz dediler. (Onları böyle şahit tuttuk ki)
Kıyamet günü: Biz bundan habersizdik yahut; (Ne yapalım) daha önce babalarımız Allah’a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen nesildik, (onları takip ettik) Günaha dolan (ve bize de sebep olan ) kimseler yüzünden bizi helak mı edeceksin demeyesiniz.
İşte biz ayetleri böyle açıklıyoruz. Artık her halde (küfürlerinden) dönerler.” (Araf; 172-174)
Diğer bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
“Ey Ademoğulları! Ben size; Bakın şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır. Ancak bana kulluk edin. İşte dosdoğru yol budur deyip sizden ahid almadım mı? ” (Yasin; 60-61)
İşte bu ayet-i kerimelere bakarak, insanlara, gönderilen bütün peygamberler bu ahdin yerine getirilmesine çalışmışlar; günümüzde de peygamberlerin varisleri olan ve insanları doğru yola çağıran ve irşad eden mürşid-i kamiller de bunun için çaba göstermektedirler.
Onun için Cüneyd-i Bağdadi demiştir ki:
“Tasavvuf, hakiki olarak Allah’ın ahdine vefa gösterip, gereğini yerine getirmek veAllah-ıı Zülcelal’in rızasına giden yol¬da Hz» Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e tabi olmaktır.”
2. Allah-u Zülcelal’in Peygamberleri ile Bey’atı:
Allah-u Zülcelal peygamberlerinden aldığı bey’atı da bir ayet-i kerimede şöyle açıklamıştır:
“Hani biz peygamberlerden söz almıştık. Senden, Nuh ‘tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan da. Evet, biz onlardan pek sağlam bir söz almıştık.” (Ahzap; 7)
3. Allah-u Zülcelal’in İlim Sahipleri İle Bey’atı:
Alimler, Allah-u Zülcelal’e giden yolun bekçileri ve hizmetçileridirler. Onlar daima, insanların Allah-u Zülcelal’in bildirmiş olduğu emir ve nehiyleri yerine getirip doğru yoldan ayrılmamaları için gayret ederler. Bunu da insanlara, Allah-u Zülcelal’in kendilerine vermiş olduğu ilimle yerine getirirler. Bu hususta Allah-u Zülcelal onlardan söz almıştır. Nitekim bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
“Allah kendilerine kitap verilenlerden; ‘Onu mutlaka insanlara açıklayacağız» Onu katiyyen gizlemeyeceğiz»’Sözü almıştır.”
(Al-imran; 187)
İşte alimler, yani mürşid-i kamiller Allah-u Zülcelal’e vermiş oldukları bu sözü yerine getirebilmek insanlara yol göstermekle görevlidirler