Hâce Ali Râmitenî -rahmetullahi aleyhi-
Hâce Ali Râmitenî rahmetullahi aleyhi, Pir-i Nessac ve Azizan isimleri ile şöhret bulmuştur. Pir-i Nessac dokumacıların piri, büyüğü demektir. Âli Râmitenî rahmetullahi aleyh Ahmed Yesevi soyundan Seyyid Atâ ile çağdaştır. Nefehât ve Reşehât, ikisi arasında geçen bazı olayları, menkıbe olarak nakletmektedir.
Hayatı
Ali Râmitenî rahmetullahi aleyh Ramiten kasabasında doğdu. Miladi 1328 yılında lîârezttı şehrinde vefat etti. Helal lokma kazanmak için dokumacılık yaptığı için ona Pir-i Nessac derlerdi.
“Azizan” denmesinin sebebi şöyle anlatıln; mübarek ile-i bir söz söyleyeceği zaman tevazusundan dolayı “Azizler iden şöyle derdi” diye söylerdi. Hâlbuki o söz kendisine aitti Bu sebeple lakabı Azizan oldu.
Şeyh Mahmud İncirfağnevi rahmetullahi aleyhinin irşadıyla onun halifeliği makamına erişen Ali Râmitenî rahmetullahi aleyh, siyasi karışıklıklar arasında şaşırmışların sığmağı, Hak yolu arayanları rehberi oldu. Bir ara Harezm’e hicret etti. Harezm’in kapısında konakladı ve o yerin padişahına şöyle haber gönderdi;
“Fakir bir dokumacı, Şehrinize gelmiştir. Müsade ederseniz burada kalacak, izin verihezseniz tekrar geri ri- J decektir. Şayet izin verirseniz, bize buna dair mühürlü bir vesika verilsin.”
Sultan ikamete izin veren mühürlü bir vesika verdi, Vesikayı alan Ali Râmitenî rahmetullahi aleyh şehrin kenarında bir semte yerleşti. Her gün işçilerin toplandığı pazara gidip, içlerinden birkaç kişiyi alır, günlük yevmiyelerini öğrenip; “Şimdi abdestlerinizi alıp, ikindi namazına kadar I sohbetlerimize katlimiz. İkindiden sonra da evlerinize dönünüz.” buyururdu.
Sohbetine katılan işçiler, onun manevi himmetinhtliy şirine giriyor ve sohbetlere devam ediyorlar, bir daha Râmitenî rahmetullahi aleyhiden ayrılamıyordü. Bu durum bütün şehirde duyulunca bazıları bu muhabbetilehlike gibi göstererek sultam kışkırttılar.
Sultan, Ali Râmitenî rahmetullahi aleyhinin şehirden çıkması için bir ferman yazdırıp adamlarıyla gönderdi:, Ali i Râmitenî rahmetullahi aleyh gelen adamlara şöyle söyledi; i “Sultan daha evvel bize, ikamet için izin veren mühürlenmiş bir ferman vermişti. Eğer kendi mührünü ve müsaadelerini inkâr ediyorsa, biz çıkıp gitmeye razıyız.** *
Bunun üzerine sultan, verdiği müsaadeyi geri almak küçüklüğüne düşmek istemedi.
Hacet Kapısı Açıktır
Bir zaman Ali Râmitenî rahmetullahi aleyhinin evinde yiyecek bir şey bulunmadığı bir sırada misafiri geldi. Evdekiler hem açlık hem de misafire mahcubiyet sebebiyle üzülürken Ali Râmitenî rahmetullahi aleyhinin talebelerinden
bir genç, bir tepsi içinde yemek hediye getirdi. Bu nasipli talebeyi yanma çağıran Ali Râmitenî rahmetullahi aleyh;
“Hediyen sıkıntılı bir anda imdadımıza yetişti. Sen de bizde ne muradın var ise iste! Çünkü hacet kapısı şu anda açıktır.” buyurdu. Genç;
“İlimde ve evliyalık makamında size benzemekten başka bir arzum yok, teveccüh ile beni bu hale kavuşturmanızı arzu ediyorum.” dedi. Ali Râmitenî rahmetullahi aleyh;
“Bu senin için çok ağırdır, istersen başka bir dilekte bulun.” Dediyse de genç ısrar etti.
Bunun üzerine Ali Râmitenî rahmetullahi aleyh; “Pekâlâ!” deyip genç talebesini halvete çekildiği hücresine götürdü. Genç hususi teveccüh neticesinde kısa bir müddet içinde Ali Râmitenî rahmetullahi aleyhinin derecelerine kavuşunca kendinden geçti. O hal içinde kırk gün daha yaşayıp vefat etti.
Gerçek Tevbe
Ali Râmitenî rahmetullahi aleyh; “Ey İman edenler, Yüce Allah’a nasuh tevbesi ile tevbe ediniz.” (Tahrim; 8) mealindeki ayeti açıklarken şöyle buyurdu; “Bu Ayet-i kerime de hem işaret hem de müjde vardır. Tevbeden dön- seniz de tevbe ediniz demesi işarettir. Müjde ise tevbenin kabulüdür. Çünkü Allah-u Teâlâ tevbeyi kabul etmeyecek olsaydı, bunu emretmezdi. Emretmesi kabul etmesini gösteriyor. Ancak tevbe dilden değil, gerçekten kusurunu bilerek kalpten olmalıdır.”
çok zikrediniz,” buyurmaktadır. Bu zikirden murad mana I jt dil zikri midir, kalb zikri midir?”
Ali Rânutenî rahmetullahi aleyh bu soruyu şöyle cevaplandırdı; “Tasavvuf yoluna ilk girenler için dil zikridir, j $ İşin sonuna varanlar için de kalb zikridir. Bu yola ilk giren i fa kimse Allah-u Teâlâ’yı kendini zorlayarak da olsa zikretmeye çalışır. Yolun sonuna varan kimsenin durumu ise öyle değildir.
Kalb zikirden etkilenince onun bu etkisi bütün bedene i Jjjj varu, hemen her organ zikretmeye başlar. İşte o zaman çok- I ¡1 jpa zikir başlar. Yine o zaman bir günlük ibadet, bir senelik
talebenin, yeteneğini ve kabiliyetini bile…”
Bunu bildikten sonra ona zikir telkini yapar, yeteneği yo] ne göre onu yetiştirir. Bu bakımdan mürid, terbiyesi işine da girmiş olan tıpkı kuş yetiştiricisi gibidir.
Kuş terbiyecisi, kuşun kursağına ne kadar yem gireceğini bilmesi gerekir ki, ona fazla yem yüklememehdir. I Buna göre mürşid olan zat’ta, müridin kabiliyeti nisbetinde || ona zikir telkini yapar.”
Sözlerinden
Aü Râmitenî rahmetullahi aleyhinin kalplere şifa olan m sözlerinden bazıları şöyledir; “Duanızı öyle bir delil araya || koyarak edin ki, o günah işlememişlerden olsun. O delil,
Allah dostudur. Onlara tevazu ve sevgi gösterin ki, sizin için dua etsinler.”
“Allah-u Teâlâ’ya hiç isyan etmediğiniz bir dille dua ediniz ki, duanız kabul olsun.”
Ali Râmitenî rahmetullahi aleyhi, talebelerinin zaman zaman sohbetlerinde sorduğu suallere karşı şöyle büyürle dular;
“Allah-u Teâlâ, mü’min bir kulunun gönlüne bir gece
de üçyüz altmış defa nazar eder.” sözünün manası şudur; | Kalbin vücuda açılan üç yüz altmış penceresi vardır. Gönül, Allah-u Teâlâ’nın zikriyle kaynayıp coşunca, Allah-u Teâlâ o kalbe nazar eder. Bu nazar ile kalbe gelen feyzler ve nurlar, bu üç yüz altmış koldan bütün vücuda yayılır, i Böyle nurların ve feyzlerin yayıldığı bir uzuv, kendi haline | göre zevkle ibadet eder, yapılan taat ve ibadetlerden lezzet i alınır.”
Ali Râmitenî rahmetullahi aleyh bir defasında şöyle buyurdu; “Müridin maksadına kavuşması için çok çalışması,
nefsini terbiye etmek için çok uğraşması lazımdır. Fakat bir i yol vardır ki, nefsi itminana kavuşturup, ruhu kısa zaman da yüksek derecelere ulaştırır. O da; Allah-u Teâlâ’mn sevgili kullarından birinin kalbini kazanmaktır. Zira, onların kalbi, Allah-u Teâlâ’nın nazar ettiği yerdir.” ,
“İbadetlere sarılmak ve onları yerine getirmek lazımdır. Yerine getirilince de hiç yapılmadı farzedilmelidir. Böylece kendini kusurlu bilerek taat ve ibadete yeniden başlamalıdır.”
Ali Râmitenî rahmetullahi aleyh Silsile-i. Aliyye’de emaneti Mahmud İncirfağnevi rahmetullahi|aleyhiden almıştır…
Allah-u Teâlâ sırrını yüceltsin.
KAYNAK: Cennet Yolunun Rehberi /Seyda Muhammed Konyevi